Büyük İrşâdî Baba
1790 - 1865
1790 - 1865
İrşâdî Baba’nın hayatı hakkında kesin ve yeterli bilgiye sahip değiliz. Ailesinden öğrendiğimize göre, Bayburt’un Gümüşdamla (Zargıdı) köyünde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Salih’tir. Babası Selim Baba (1740-1803) da bu köyde yaşamış ve yine bu köyde ölmüş olup kabri hâlen Gümüşdamla köyünün doğu cephesindedir. Salih, küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş, çocukluk ve gençlik yıllarını Gümüşdamla köyünde geçirmiştir. Köyünde bir iftiraya uğraması sonucu Rüst köyüne taşınır, oradan da fahri imamlık göreviyle Oruçbeyli’ye gelip yerleşir.
Salih, şiirlerinde İrşâdî mahlasını kullanmış ve bu mahlasın yaygınlaşmasından sonra gerçek adı neredeyse unutulmuştur. Genç Salih, geçimini reçberlik yaparak sağlar. Bir gün tarlada güneş altında çalışırken su içmek için gözeye gider. Gözeden su içip abdest aldığı sırada, aniden âdeta yar yıkılmış, Salih suya düşmüş (sanki itilmiş), Yusuf kuyusu gibi bir kuyuda ve suyun girdabında boğulmak üzereyken bir pir (Hızır) tarafından kurtarılmış (sırtına yediği tekmeyle suyun üstüne çıkmış) ve kendisine “İrşâdî” mahlası verilmiştir.
Salih, su içinde ulu bir devlet bulmuş ve irşad edilmiştir. Rüyada “dolu içme”, şiir söyleme yetisinin kendisine verildiğini ifade eden İrşâdî Baba, manevi âlemde Erzincanlı Terzi Baba’ya intisab etmiş ve feyzinden yararlanmıştır.
Bir gece hûbda verildi dil-i imranlık bana
Gusseden hiç âzat olmam gelse sultanlık bana
Kuşe-i vahdete girdim bu cihân fâni imiş
Ettiğim cürm ü hatalar geldi pişmanlık bana
Torununun gerçek adı İrşâdî konulduğu ve onun da mutasavvıf-şair olduğu için dede-torun karıştırılmasın düşüncesiyle olsa gerek, sonradan halk arasında Büyük İrşâdî Baba diye anılagelmiştir. Eser vermeden vadesinin dolmayacağına ve daima taze kalacağına olan inancını anlattığı şu dörtlük ilgi çekicidir:
İrşâdî bu gonca haşre dek solmaz
Dâne dökmemiş vademiz dolmaz
Şâhının yanında (hiç) vâde bulmaz
Bir çiçeksiz zenbur girse kovana.
İrşâdî Baba, iki defa evlenmiş ve bu evlilikleri de üst üste yapmıştır. Ali, Ahmet, Mustafa, Yusuf adında dört oğlu; Şerife, Huri, Nezaket adında üç kızı olmuştur. Aşağıdaki şiirde, iki evliliğin çok da iyi gitmediği ve geçim sıkıntısı çektiği anlaşılmaktadır:
Kimi der başımda yoktur dastarım
Kimi der arkamda yoktur entarim
Kimi der akşam oldu yoktur iftarım
Güneş aşıp mağrib vakti olurken
İrşâdî Baba, çeşitli sebeplerden dolayı birçok ili dolaşmıştır. Özellikle 1828-1829 Rus işgali sırasında bölgesinde direniş çeteleri oluşturmak için yola çıkmış ve direnişe önderlik etmiştir. Vatan savunmasında önemli rol oynamış, at üstünde hem fiili vuruşma yaparak hem de manevi ve millî bir uyanış için halkı bilinçlendirmiştir. Bayburt çevresi, Trabzon, Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Artvin, Rize ve Konya gezip gördüğü yerler arasındadır. Kesin bir tarih olmamakla beraber 1865’de Oruçbeyli köyünde vefat etmiş ve bu köy mezarlığına defnedilmiştir. Kabri, Ağlar Baba’nın kabriyle yan yanadır.
İrşâdî Baba’nın elde iki eseri mevcuttur. Bunlardan birisi Mevlid diğeri de Kısas-ı Enbiya’dır. Ayrıca şiirlerinden bir kısmı toplanabilmiştir. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (1982: 405), İlhan Yardımcı (1991: 86), A. Kemal Parıldar (2001: 21), Zekai Tepir, Uğur Yılmaztürk (1997: 67), İrşâdî Baba’nın Ahmediye adlı bir eserinden bahsetmekte, Yurt Ansiklopedisi (Gümüşhane Maddesi: 3269) Muhammediye adlı bir eserinin var oluğuna işaret etmekteyse de, sözü edilen iki eser bugüne kadar ortaya çıkarılamamıştır.
Bayburtlu Halk Şairleri Antolojisi (Tepir ve Yılmaztürk 1997: 67) adlı kitapta ve Bayburt’un Sesi (Parıldar 6: 21) adlı dergide İrşâdî Baba’nın hicrette (1916-1918) kaybolan el yazması bir de Divan’ından bahsedilmektedir. Ahmet Battal da aynı eserin varlığını duyduğunu bildirmiş, ancak tarafımızdan yapılan araştırmada Divan’ın âkıbeti hakkında hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır. Kaynaklar Ahmediye, Muhammediye ve Divan gibi eserlerden bahsetmekle birlikte bunların bulunduğu yerler hakkında hiçbir bilgi vermemiştir.
Bu eser, ortak bir yapımdır. Yusuf kıssasına kadar Büyük İrşadi Baba yazmış sonrası için; “bizden alındı eseri torunum tamamlayacak” dediği rivayet edilir. Eserin devamını Ağlar Baba tamamlamıştır.
264 beyit olup mesnevi tarzında yazılmıştır. Yalnızca, 50-66. beyitler arasında gazel tarzına (aa ba ca…) göre kafiyelenmiştir. Aruzun fâ’ilâtûn fâ’ilâtûn fâ’ilûn kalıbıyla yazılmış, vezin kusurlarla dolu olup başarıyla uygulanamamıştır. Sade bir dili ve akıcı bir üslubu vardır. Çok düzenli olmamakla beraber; Peygamberin doğumu ve bu esnada görülen olaylar, Peygamberin ilk sütannesi, Peygamberin amcası Ebu Leheb’in sonu, Peygamberin sütanneye verilmesi, Peygamberin kalbinin yazılması bölümlerden oluşur.
Mevlid,
Râviler böyle rivâyet eyledi
Çün Emine iş bu sözü söyledi
beytiyle başlayıp
Kaddimi bir usulde yok hâlâvet
Muhammed Mustafa’ya ver salâvat
beytiyle biter.
Kaynak: Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü